16.6.11

Tuvalet

Aşağıda yazdığım öyküyü Temmuz 2010 civarı bir arkadaşımın edebiyat blogunda yayınlamıştık. Ancak arkadaşım siteyi kapattığından ötürü burada durmasını uygun gördüm. Ancak orijinal halinden dört cümle eksik yayınlanmaktadır. Ayrıca bu hikayenin karşı cins versiyonudur.

Evde yalnızken televizyon kapalıysa korktuğunu neden kimseye söylemiyorsun? Erkekliğinin şanını zedelemesinden mi korkuyorsun? Tuvalette bazen nefes almakta güçlük çektiğini hissettiğinde elini burnuna sokuyorsun ve oradaki sümük parçasını alıyorsun, biliyorum. Sonra çocukluğundan kalma alışkanlığınla elini ağzına götürdüğünü de boşuna saklamaya çalışma benden. Ardından tuvaletten çıkıp yanından geçenlere daha o sabah fırçaladığın ve biraz önce sümük kalıp kalmadığını dilinle kontrol ettiğin parlak dişlerini gösteren sevimli gülümsemenle “Günaydın!” diyebiliyorsun utanmadan, değil mi? Arada aklından gerçekten hastalıklı düşünceler geçiyor; haberim var hepsinden. Komşunun küçük kızını köşeye hiçbir zaman sıkıştırmayacağını biliyorum, bunu yapan birini gördüğünde gidip kızı onun ellerinden kurtarmak için gerçekten uğraşacağını da. Ama o kızı köşeye sıkıştırma fantezisini yüzlerce kez kendin için kurduğunu da biliyorum. Kendine bile itiraf etmediğin gerçekleri kimsenin görmesini istemiyorsun. Marazi fikirlerini gün geçtikçe daha da derinlere itiyorsun. Toplumda istediğin konumda var olabilmek için her geçen gün özünü biraz daha fazla inkara yelteniyorsun. Kendine olan saygını ne kadar kolay ayaklar altına alabiliyorsun? Neden geçen gün arkadaşlarınla yaptığın konuşmada “İnşallah” dedin? Senin dini inancın ne zamandan beri var oğlum? Başkalarına söylediğin yalanlar yetmedi de şimdi kendi kendine de mi yalan söylemeye başladın? Neden seni yıllar önce terk eden eski sevgilinin başına için için sana çektirdiklerinin aynısının gelmesini ümit ederken, etrafındakilere onun evliliğinde gerçekten çok mutlu olmasını dilediğini söylüyorsun? Neden tanıdığın insanlarla sokakta karşılaştığında onlar seni görene dek onları görmezlikten geliyorsun? Seni hatırlamayacaklarını mı düşünüyorsun yoksa? Ya da patronun gibi hiç sevmediğin ama yaranmak gerektiğini düşündüğün insanlara sürekli en iyi dileklerini sunuyorsun? Yalakalık senin kanında mı var? Yoksa bunlar için aileni suçladığını bilmiyor muyum sanıyorsun? Babanın kılıbıklığıyla ilgili bugüne dek kimseye tek kelime etmediğinin farkındayım. Sanki bunu kimseye söylemediğinde onun da kılıbık olmaktan çıkacağına inanıyorsun. Annenin küçükken ona yalnızlıktan korktuğunu söylediğinde sana yalnızlıktan korkacak hiçbir şey olmadığını söyleyip seni bir güzel azarladığını hiç unutmadın. Yalnızlık korkunun bu yüzden gittikçe büyüdüğüne inandığını bile biliyorum. Sana hiç güvenmediler zaten eskiden beri. Hayatta başarılı olacağına da hiç inanmadılar aslında. Sana sorsalar sen hariç çevrendeki herkes suçlu. Suçla onları ki sana kondurulacak hiç suç kalmasın. 34 yıldır kendinden sakladıklarını su yüzüne çıkarmanın tam vaktidir: Mesela kendine hiç güvenin kalmadığını, bu yüzden her sabah aynaya baktığında kendi kendine ne kadar yakışıklı olduğunu ve kızların sana bayıldığını söyleyerek özgüvenini sağlamlaştırabileceğini düşündüğünü; ya da en son 10 ay kadar önce bir kızla seviştiğini ve seviştikten sonra da bir daha görüşmediğinizi, daha doğrusu kızın senden kaçmak için bir sürü bahane uydurduğunu; ya da hiç işin olmadığında 5 dakikada bir e-postanı kontrol ettiğini; liseden beri aşık olduğun tüm kızları, soyadı listesini çıkarabilecek kadar iyi hatırladığını; bazılarını hala sokakta gördüğünü ve birkaç kez onlara kendini hatırlatmaya çalıştığını; hatta bir tanesine internette selam verdiğini ve birkaç cümlelik sohbetten sonra kızın sana ruh hastası olduğunu söyleyip seni terslediğini. Hatta bu gerçekle de artık yüzleşmelisin: Bazen annenin çamaşırlarıyla mastürbasyon yapıyorsun. Ama sonra kendinden iğreniyor ve bir daha bunu yapmayacağına kendi kendine söz veriyorsun. Aklına bunlar geldiğinde de bunları kafandan savuşturmak için kendini özenle başka konuları düşünmeye zorluyorsun. Bu arada annen uzun zamandır senden bir torun istiyor. Sen de bu torunu bir an önce yapabilmek için acele tarafından annene benzeyen bir kadın aradığını iyi biliyorsun. Eh, babanın oğlusun ne de olsa. Seni ancak annen kadar baskın karakterde bir kadın çekip çevirebilir. Gerçi artık seni bu şartlarda kim beğenir ki? Eski sevgililerinin hepsi evlendi. Askerde seninle fena dalga geçerlerdi; hatırlıyor musun? Çünkü aynı şimdi yaptığın gibi hep aptal rolü oynardın. Bunun da hep işine yarayacağını düşünürdün. Şimdi ise akıllı rolü oynayan aptallarla çevrilisin ve sen de onlardan birine dönüşüyorsun gün geçtikçe. Askerde bir de çavuş vardı hani; güçlü kuvvetli. Bir gün seni yatağında sıkıştırmıştı da zor kurtulmuştun elinden. Neyse ki 11 günün kalmıştı. Köşe kapmaca oynamıştınız neredeyse o 11 gün boyunca. İyisi mi sen bu anıları bilinçaltına gömmeye devam et. Ama sen gömdükçe bu tohumlardan sonunda nasıl bir bitki yetişecek; tahmin etmesi zor. Şimdi pisuvarla işin bitti. Eline sabun almasan da olur. Biraz sudan geçirsen yıkanmış izlenimi verecek nasıl olsa. Aynada saçını düzelt. Hala çok yakışıklısın. Merak etme; herkesi etkileyebilirsin. Hadi bakalım, tuvalet dolmaya başladı, masana dönmenin zamanı geldi…

“Günaydın!”

“Günaydın… Ee… Dişine bir şey mi yapışmış?”

Hiç yorum yok: